18 Ocak 2017 Çarşamba

24 Kasım Öğretmenler Günü'nün anlamı ve önemi




Ülkemizde her yıl 24 Kasım, Öğretmenler Günü olarak kutlanır. Bu, 1981 yılında başlamış bir uygulamadır. 24 Kasım 1928, Türkiye Cumhuriyeti devletininin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün "Millet Mektepleri’nin Başöğretmenliği"ni kabul ettiği gündür. Bakanlar Kurulu, Mustafa Kemal Atatürk’e "Millet Mektepleri Başöğretmenliği" ünvanını 11 Kasım 1928’de yaptığı toplantıda vermiş ve bu ünvan, 24 Kasım’da Millet Mektepleri Talimatnamesi'nin yayınlanması ile resmileşmişti.
Atatürk'ün 100. doğum yıl dönümü olan 1981 yılında onun "başöğretmen" oluşunun yıldönümlerinde ülke çapında Öğretmenler Günü kutlanmasına karar verildi.
İnsan, dünyaya geldiğinde, daha bebekken gözlerini açar açmaz çevresindekilerini hissetmeye çalışır. Yemeyi, içmeyi, emeklemeyi, yürümeyi, koşmayı ve konuşmayı öğrenir. Kendisini ve çevreyi algılamaya çalışır. Tüm bunlara karşın yine de yardıma muhtaçtır.

İnsanın yaşamdaki ilk yardımcıları anne, baba, abla, ağabey, nine ve dedesidir. Büyüyüp gelişen çocuk bilgilenme sürecine girer. Bu nedenle aile içi eğitim ve öğretim yetersiz kalır. Çocuğun bu döneminde ihtiyaç duyduğu eğitimin, ancak okulda ve öğretmen kılavuzluğunda sistemli bir eğitimle olacağı somut olarak ortaya çıkmıştır. Okulun ve öğretmenin devreye girmesiyle ailenin de bu konuda sorunu çözülür.

Bir ulusun çağdaş ülkeler düzeyine erişebilmesi; eğitim ve öğretimin kaliteli ve bilimsel yöntemlerle yürütülmesi ile ancak mümkün olabilir.
Eğitim sorunlarını çözen uluslar; kültür, sanat, bilim, teknoloji, sosyo-ekonomik alanda da kalkınmış ve ilerlemiş olurlar. Eğitime gereken önem ve ilgiyi göstermeyen uluslar, başka ulusların kölesi olmaya mahkumdur. Kalkınmanın temel şartı eğitim ve öğretimdir.

Öğretmen; insanları eğitmeyi ve öğretmeyi meslek edinen, eğitim kurumlarında çocuk ve gençlerin eğitim öğretimlerine rehberlik eden, yön veren ve onları yaşama hazırlayan kimsedir. Öğretmenler Günü’nün amacı; öğretmenin toplumdaki yeri, rolü, önemi ve değerini anlamak, öğretmeni bulunması gereken yüce yerine oturtmaktır. Öğretmenler arasındaki bağı kuvvetlendirmek, öğrencileri ile aralarındaki sevgi, saygı ve dayanışmayı güçlendirmektir. Emekli olan öğretmenleri saygıyla anmak ve yeni atanmış öğretmenlere mesleklerinin bilincine varmalarını sağlamaktır. İşte Öğretmenler Günü, bu fedakâr öğretmenlerimizin kıymetini bir kez daha düşünüp anlamamızı sağlayan önemli bir gündür.

Dinimizde okumaya ve öğrenmeye çok önem verilmiştir. Allah’ın ilk emri Oku! Dur. Bir ayette “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Buyurulur. Peygamberimiz de “Ben ancak muallim olarak gönderildim” başka bir sözünde “ya öğreten ol, ya öğrenen ol yada dinleyen ol.Sakın dördüncüsü olma.diyerek eğitime ve öğretime verilen önem vurgulanmıştır.
Kültürümüzde öğretmene ve eğitime her zaman önem verilmiştir. Fatih Sultan Mehmet Atına binerek ; ordusunun önünde İstanbul’a ilk defa giriyor. Sağında solunda hocaları; Akşemsettin, Molla Hüsrev, Molla Gürani.
Şehir halkı caddelerin iki yanına yığılmış heyecanla Osmanlı ordusunu karşılıyor.
Bu sırada halkın arasından birçok kimseler, ellerindeki çiçek demetini Padişaha sunmak için ortaya atılıyorlar. Hepsi de aksakalıyla, ağır duruşuyla Akşemsettin’i Padişah sanarak çiçekleri ona vermeye çalışıyor. Akşemsettin, atını geri geri çekiyor, göz ucuyla Padişahı göstererek;
—Sultan Mehmet O’dur, çiçekleri ona veriniz! demek istiyor.
Fatih de, çiçeklerle kendisine doğru yürüyenlere Akşemsettin’i göstererek;
—Gidiniz, gene ona veriniz, diyor. Sultan Mehmet benim ama O benim Hocamdır! Çicekleri ona veriniz.
Yavuz Sultan Selim’in ,sekiz ay süren Mısır seferi sonunda, dönüş yolculuğu başlamıştır. Yavuz Sultan Selim dönüşte hocası Anadolu Kazaskeri İbn-i Kemal’in yanında bulunmaktadır. Hem yol almakta hem de hocasına merak ettiği meseleleri sorup onun ilminden faydalanmaktadır. Ordu ilerlerken bir ara çamurla kaplı bir sahadan geçilir. Bu arada hiç beklenmedik bir hadise olur ve Kemalpaşa zade’nin atının ayağı sürçer. Yerden sıçrayan çamurlar Yavuz’un kaftanını kirletir. Herkesin yüreği ağzına gelmiş, ne olacağını birbirine sormaktadır. Büyük âlim Kemalpaşa zade ise başını önüne eğmiş, endişeli gözlerle beklemektedir. Koca Yavuz, değerli hocasının edebi ve mahcubiyeti karşısında kızarır ve ilme ne kadar değer verdiğini anlatan şu sözleri söyler: “Hocam üzülmeyiniz! Sizin gibi bir âlimin atının ayağından sıçrayan çamur bizim için bir ziynettir.” Ve kaftanını çıkarıp yaverine uzatırken: “Vasiyetimdir, öldüğüm zaman bu kaftanı sandukamın üzerine sersinler!” diye emir buyurur. Gerçekten de ulu hakanın vasiyeti yerine getirilmiş ve sözü edilen kaftan Yavuz Sultan Selim’in sandukasını süslemiştir.
Baş öğretmen Mustafa Kemal ATATÜRK, İstiklal Savaşı’nda edindiği izlenimlere dayanarak bu savaşın sonunda “Milletimizi gerçek saadete ulaştıracak irfan ordusudur.” diyerek eğitimli olmanın, bilgi öğrenmenin önemini belirtmiştir. Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.
Öğretmenler! Cumhuriyet sizden, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.
Eğitimdir ki, bir milleti hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum halinde yaşatır, veya bir milleti kölelik ve yoksulluğa terk eder. Öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Atatürk’ün bu sözleriyle öğretmene ne kadar değer verdiğini görmekteyiz.
Evet dün olduğu gibi bu günde her zaman öğretmene hak ettiği değeri vermeliyiz.Toplumdaki saygınlığını korumalıyız. Unutmayalım ki hepimizin öğretmenleri olmuştu. Çocuklarımızın da öğretmenleri olacak..Ülkemizin geleceği gençlerimizi yetiştiren öğretmenlerimize saygıda kusur etmeyelim.
Hepinizin öğretmenler gününü kutlar, göreve yeni başlayan öğretmenlerimize başarılar diliyor. Emekli olan öğretmenlere de sağlıklı günler diliyor ve bu güne kadar ebediyete eren tüm öğretmenlerimizi de rahmetle anıyorum.
Eflatunun bir sözüyle yazıma son vermek istiyorum,
Yeryüzünde barışı sağlayacak sihirli değnek analarla öğretmenlerin elindedir. Eğitim demek, vücutta ve ruhtaki güzelliği ve mükemmelliği son mertebesine kadar geliştirmek demektir.

Efkan VURAL

Bu yazı Milliyet Blog'da  24.11.2014 tarihinde yayınlanmıştır:

KAYNAK:
http://blog.milliyet.com.tr/24-kasim-ogretmenler-gunu-nun-anlami-ve-onemi/Blog/?BlogNo=480882


Dünya İsrail’in Gazze’de yaptığı katliamı seyrediyor


İsrail’in günlerdir sürdürdüğü katliam devam etmektedir. Havadan ve karadan yapılan saldırılarda çoluk- çocuk,genç-yaşlı, kadın-erkek ve sivil demeden yüzlerce insanın canına kıyılmaktadır. Maalesef bu insanlık suçuna tüm dünya seyirci kalmaktadır.
Bugün (23/03/2014) itibarıyla 16 gündür devam eden saldırılar sonucunda yaklaşık 650 Filistinli hayatını kaybetmiştir. 4080 civarında yaralı mevcuttur. Maalesef hayatını kaybedenler arasında 154 çocuk bulunmaktadır. Bu çocukların yaşama hakkı nasıl ellerinden alınabilir. Bunun izahı mümkün değildir. Bu insanlık suçuna seyirci kalanlarda ortak olmuştur. Tüm dünyanın özellikle de İslam aleminin saldırılara karşı seyirci kalması anlaşılmaz bir durum…Şimdilerde tüm dünya ülkeleri ve milletleri imtihandan geçiyor. Maalesef çoğu sınıfta kalmış durumda.
Türkiye gibi birkaç sayılı ülke sözde de olsa tepkisini ortaya koymaya çalışıyor. Ülkemizde 3 günlük milli yas ilan edilmesi çok önemli bir adımdır. Bu yas ile durumun ciddiyetinin tüm dünyaya hissettirmesi istenmektedir. Bu çok önemli bir şey ancak asla yeterli değil.
Dünyada hemen hemen herkes fert bazında çok üzgün ve İsrail’e küskün durumda. Artık herkes İsrail’in insafsız ve korkusuzca hareket ettiğini biliyor.
İslam ülkeleri İsrail-Filistin anlaşmazlığı ve İsrail’in Filistine saldırması husunda önemli bir adım atmamaktadır.
Halbuki dinimizde insanın yaşama özgürlüğü en tabii hakkıdır. Bir kişinin öldürülmesi tüm insanlığın öldürülmesi, bir kişiyi diriltmenin tüm insanlığın diriltilmesi gibi olduğu kutsal kitabımızda bildirilmektedir. Yine peygamberimiz susayan bir köpeğe kuyudan ayakkabısı ile su vererek köpeğin susuzluğunu gideren kişinin cennetlik olduğunu; bir kediyi hapsederek ölümüne sebep olanın da cehennemlik olduğunu bildirmektedir.
Böyle bir dine mensup olan İslam ülkelerinin yöneticileri bu insanlık dışı saldırıya nasıl sessiz kalıyorlar.Doğrusu bu durumu anlamakta güçlük çekiyoruz.
Ortadoğu'daki sorunları çözmek, İsrail’in yılardır sürdürdüğü zulmüne engel olmak ve kalıcı barışı sağlamak için aşağıdaki hususların bir an evvel hayata geçirilmesi gerekiyor.
1- İslam Ülkeleri sağlam bir işbirliği içinde olmalıdır.
2- İslam Ülkeleri Teşkilatının ekonomik ve askeri gücünün çok kuvvetli olması.
3- Mezhep çatışmalarının ortadan kalkması.
4- Bütün Müslümanların kardeş olduğunun ön plana çıkarılması.
5- Tüm İslam ülkeleri bağımsız olarak kendi yöneticilerini seçebilmesi.
6- Krallık ve tek partili yapının çözülmesi.
7- Mekke ve Medine’nin yönetiminin İslam ülkelerinin temsilcilerinin oluşturulacağı konseyin denetiminde Suudi Arabistan tarafından yapılması.
8- İslam Ülkelerinin dışa bağımlılıktan kurtarılması.
9- İslam Ülkelerinin kendi kaynaklarına sahip çıkması.
10- İslam ülkelerinin dış dünyaya açılması.
11- İslam Ülkelerinin Uluslararası Teşkilatlarla işbirliği içinde olması.
12- Birleşmiş Milletler ve diğer uluslar arası kuruluşlar tüm dünya insanlarını kendi vatandaşları gibi düşünerek karar almaları,tamamen tarafsız olmaları
13- Kişilerin refah seviyesinin yükseltilmesi.
14- İslam dininin doğru ve bilimsel olarak anlaşılmasının sağlanması.
15- Toplumların Kur’an ve sünnete uygun olarak gerçek iman üzere yaşamaları ; dünya ve ahirette hesap verebilir olmaları
Ramazan ayı ve Kadir gecesi hürmetine Yarabbi Gazze’de yaşanan zulmün sona ermesine, kesin barışa varılmasına ve İslam aleminin uyanmasına yardım eyle…. Allahım!

Efkan VURAL


Bu yazı Milliyet Blog'da 23.07.2014 tarihinde yayınlanmıştır:

KAYNAK:
http://blog.milliyet.com.tr/dunya-israil-in-gazze-de-yaptigi-katliami-seyrediyor/Blog/?BlogNo=468711

GÜNCEL YAZILAR


Bu sayfada sizlere güncel konu ve olaylarla ilgili  düşüncelerimi ve yorumlarımı yazmaya çalışacağım. 
Allah'tan  faydalı olabilmeyi diliyorum.
Web sayfasının yayınlanması hizmetini sunan Blogger(blog.spot.com)'a teşekkür ederim.
Herkese şimdiden şükranlarımı sunarım.
Allah'a emanet olunuz.

                       Efkan VURAL